Tanınan insan hakları savunucusu, CHP Diyarbakır milletvekili Av. Dr. Sezgin Tanrıkulu, geçtiğimiz hafta içinde bir TV programında söylediği sözlerden ötürü sosyal medya platformları ve basın yayın organlarında eleştiri sınırlarını aşan, hedef gösterici saldırılara maruz kalmıştır. Tanrıkulu’nun AİHM kararlarına atıfla 90’lı yıllarda Kürt köylülerin TSK mensuplarınca hedef alınmasına ilişkin açıklamaları üzerine, durum sosyal medyada yaşanan bu linç kampanyasıyla sınırlı kalmayarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlarından soruşturma başlatılmış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise G20 toplantısı dönüşünde uçakta gazetecilerin sorusuna verdiği yanıtta Tanrıkulu’nun açıklamalarının “cezasız kalmayacağını” belirtmiştir.
Tanrıkulu’nun tespitleri kendi özel düşünceleri olmanın ötesinde, geçmişte pek çok AİHM kararına konu olmuş olayları ve Türkiye’nin mahkumiyetlerini içermektedir. Salt kendi düşünceleri olarak görülse dahi, bir milletvekilinin geçmişte yaşanan insan hakları ihlalleri ve bu ihlallerin failleri konusunda düşüncelerini özgürce ifade etme hakkı bulunmaktadır.
Bir kısmı kendi partisinden olmak üzere, milletvekilinin sosyal lincine ortak olan kesimin, özellikle Tanrıkulu’nun son derece haklı bulduğumuz “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı her şey eleştiriden azade değil. Bizler milletvekiliyiz, bunları sorgularız.” açıklamasını dikkate alması gerektiğini düşünüyoruz.
Bununla birlikte konunun, özellikle Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra salt bir ifade özgürlüğü/siyasi hak kullanımı mecraından çıktığını, özellikle de Tanrıkulu’nun kişisel güvenliğine yönelik riskin büyüdüğünü gözlemliyoruz.
Anayasal hakkını kullanan bir insan hakları savunucusunun sözlerinin bu derece büyük bir tepkiyle karşılanması üzerine, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’nin, insan haklarını savunmayı bir hak olarak tanıdığını ve devletlere insan hakları savunucularını koruma görevi yüklediğini hatırlatmayı görev biliyoruz. İnsan haklarını savunmak evrensel bir haktır. Devletin giderek artan bir şekilde, soruşturmalar ve kovuşturmalar da dahil olmak üzere, pek çok farklı yöntemle insan hakları savunucularını saf dışı bırakma gayreti karşısında, Sezgin Tanrıkulu ile dayanışma içinde olduğumuzu bir kez daha belirtiyor, yetkilileri Tanrıkulu’nun kişisel güvenliği konusunda etkili tedbirler almaya ve Anayasa’nın 83.maddesinde belirtilen “yasama sorumsuzluğu”[1] kavramını hatırlamaya davet ediyoruz.
Tüm insanların insan haklarından eşit derece faydalanmalarını sağlayacak her çeşit düşüncenin özgürce ifade edilebileceği günlere duyduğumuz özlemle, kamuoyunun dikkatine sunarız.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı
17 Mayıs Derneği, Civil Rights Defenders, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Punto 24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, Research Institute on Turkey, Romani Godi-Roman Hafıza Çalışmaları Derneği, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Ünikuir Derneği, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği
[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 83/1: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.”