Geçtiğimiz yıl “aileyi koruduğunu iddia eden” birtakım grupların çağrısı ile gerçekleştirilen ve LGBTİ+’ların hedef haline getirildiği, nefret söylemi ve şiddet tehdidi içeren bir miting bu yıl da aynı grupların çağrısıyla 17 Eylül saat 15:00’te İstanbul Fatih’teki Saraçhane Parkında düzenlenmek isteniyor. Yürüyüşü organize eden grupların talepleri arasında LGBTİ+ temalı faaliyetlerin yasaklanmasına yönelik yasa çıkarılması, bu faaliyetlerin hukuki yaptırımla karşılaşması ve LGBTİ+ örgütlerinin engellenmesi yer alıyor. Sonuç olarak bu gruplar LGBTİ+’ların insan hakları mücadelesini ve bu kapsamında yürüttüğü tüm faaliyetleri suçlulaştırmaya çalışıyor.
LGBTİ+’ların yurtdışından ithal edildiğini, Batının bir oyunu olduğunu, bu topraklara ve “aile kurumuna” ait olmadığını ve hatta tehdit olduğunu iddia eden bu grupların kendileri Polonya, Macaristan, Rusya gibi ülkelerden “ithal ettikleri” nefret mitingleriyle LGBTİ+’ları hedef haline getiriyorlar. Bu nefret söylemi ve şiddet tehdidi içeren mitingin duyurusunun TV kanalları ve radyolarda “kamu spotu” olarak yayınlanması talebini oy çokluğuyla kabul eden RTÜK, hem Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan ayrımcılık yasağını hem de Öncelikli Yayınlar ve Kamu Spotları Yönergesini ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri hakkında Kanun’u alenen ihlal etmekte, daha da önemlisi nefret söylemini meşrulaştırmaktadır.
Bunun yanı sıra, 2015 yılından bu yana LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri devlet eliyle sistematik olarak yasaklanıyor, LGBTİ+’ların en temel hakları olan ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı, barışçıl yürüyüş ve protesto hakları Türkiye’nin dört bir yanında kısıtlanıyor. Öyle ki son iki yılda düzenlenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşlerinde, hatta film gösterimlerinde ve pikniklerde sayıları binlere yaklaşan kişi işkence ve kötü muameleyle gözaltına alındı, haklarında soruşturmalar ve ceza davaları açıldı.
LGBTİ+’ların görünür olma ihtimalinin olduğu her türlü etkinlik anında devlet tarafından yaptırımlara maruz bırakılıyor. LGBTİ+ hakları için ses çıkaran sanatçılara, yazarlara sansür uygulanıyor. Hayatın her alanında zaten varolan LGBTİ+’ların dizilerde, filmlerde, kitaplarda görünür olması engelleniyor. LGBTİ+’lar, LGBTİ+ oldukları için suçlulaştırılıyor, yalnız bırakılıyor ve hak ihlaline maruz bırakılıyor.
Burdan hatırlatmak isteriz ki yönetimin bu tutumu nefretin kurumsallaşmasına, insan haklarının bir hak olmaktan çıkarılıp bir ayrıcalığa dönüştürülmesine ve sonuç olarak LGBTİ+’ların kendilerini gerçekleştirme hakkının ortadan kaldırılmasına sebep oluyor. Aslında bir nefret suçu niteliğinde olan LGBT+’ların yaşam hakkına yönelik saldırılar ifade özgürlüğü olarak değerlendirilip, cezasız bırakılırken, LGBTİ+’ların yurttaş olmaktan kaynaklı haklarını gerçekleştirmeye yönelik taleplerini ifade ettikleri her eylemin, etkinliğin yasaklanması ve suçlulaştırılması, ayrımcılığın devlet eylemlerine içkin hale gelmekte olduğunu göstermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu diğer uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırı biçimde yaşanan bu ihlaller, nefret söylemlerini ve tehditleri teşvik edip, LGBTİ+’lara yönelik şiddetin artmasına yol açıyor ve son dönemde sokaklarda sıkça rastladığımız şiddet eylemlerinin ise önünü açmaya devam ediyor. LGBTİ+’lara yönelik işlenen suçlardaki cezasızlık politikası, bütün toplum nezdinde failleri teşvik ediyor ve LGBTİ+’ların başta yaşam hakkı olmak üzere insan olmaktan kaynaklı her türlü hakkını tehdit ediyor. Sadece bununla da kalmıyor, toplumun her düzeyinde LGBTİ+’lara karşı bir nefret politikası özellikle siyasiler ve üst düzey kamu görevlileri tarafından teşvik ediliyor, ödüllendiriliyor. Öte yandan, özetlediğimiz bu durum herkesin malumu olmasına rağmen kurumsal ve toplumsal muhalefetin önemli bir kesimi tarafından cılız tepkilerle ya da sessizlikle karşılanıyor.
Bu topraklarda yaşayan herkesin, Anayasa ve uluslararası mevzuatın garanti altına aldığı eşitlik ilkesi temelinde, onuruyla yaşama hakkı vardır. Devletin görevi ise bu ilkeyi ihlal etmek değil, tam tersine gözetmek ve geliştirmektir. LGBTİ+’lar ve tüm farklıların eşit haklara sahip olması ilkesinin gerçek hale gelmesi mücadelesi, insan haklarının uzun süredir devlet eylemlerinin referansı olmaktan çıktığı Türkiye’de demokrasi mücadelesinin kendisidir. Bu nedenle LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi, sadece LGBTİ+’ların değil, demokratik bir ortak yaşamı savunan tüm yurttaşların talebi olmalıdır.
Nefret söylemi ve şiddet tehdidi içeren bu mitinge dair sorumluluğu bulunan başta kamu görevlileri olmak üzere herkesi LGBTİ+’ların haklarının korunması için gereğini yapmaya, insan haklarını zedeleyici bu tür organizasyonlara destek vermekten vazgeçmeye ve “LGBTİ+’ların hakları insan haklarıdır!” demeye çağırıyoruz.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı
17 Mayıs Derneği, AĞ-DA Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı, Civil Rights Defenders, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Kadın Zamanı Derneği, Kaos GL, Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Punto 24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, Research Institute on Turkey, Romani Godi-Roman Hafıza Çalışmaları Derneği, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Ünikuir Derneği, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği