İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı bileşenleri, Birleşmiş Milletler özel mekanizmalarına mektup yazarak Rosa Kadın Derneği mensubu tutuklu kadın hak savunucularının ve dernek faaliyetlerini destekleyenlerin meşru hak savunuculuğu faaliyetlerini hedef alan müdahalelere son verilmesi için girişim çağrısında bulundu.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı bileşenleri Civil Rights Defenders, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, P24, Research Institute on Turkey, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Toplum ve Hukuk Arastırmaları Vakfı, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project), Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği ve Yurttaşlık Derneği, Diyarbakır’da kadın hak savunucularına ve Kürt politikacılara yönelik gerçekleştirilen 22 Mayıs 2020 tarihli polis operasyonuna, hak savunucularının meşru faaliyetlerini hedef alan soruşturmaya, gözaltı ve tutuklamalara dair BM İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü, Kadına Karşı Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü, İfade Özgürlüğünün Korunması ve Geliştirilmesi Özel Raportörü, Barışçıl Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü Özel Raportörü, Terörle Mücadele Ederken İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Özel Raportörü ve Keyfi Gözaltı/Tutuklamalar Çalışma Grubu’na bilgilendirme yapan acil müdahale talepli bir mektup gönderdi. Mektuba Rosa Kadın Derneği ve London Legal Group da imzacı olarak katıldı.
Mektupta, Türkiye’de özellikle 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında gittikçe ağırlaşan hukuk devleti ve insan hakları krizine vurgu yapıldı. Bağımsızlığı ve tarafsızlığı ciddi bir şekilde zedelenen yargı mekanizmaları eli ile yürütülen, gözaltına alma ve tutuklama gibi, keyfi ve haksız işlemlerin hedefinin genellikle hak savunucuları ve hükümet politikalarını eleştirenler olduğunun altı çizildi. Kadın hakları konusunda çalışan hak savunucularının meşru faaliyetlerine yönelen müdahaleler anlatıldı.
22 Mayıs 2020’de gerçekleştirilen operasyonda kadına karşı şiddetin önlenmesi başta olmak üzere kadın hakları konusunda Diyarbakır’da son derece önemli çalışmalar yürüten çoğu Rosa Kadın Derneği üyesi, kurucusu ve yöneticisi olan kadın hak savunucuları Adalet Kaya, Ayla Akat Ata, Narin Gezgör, Fatma Gültekin, Gülcihan Şimşek, Zelal Bilgin, Özlem Gündüz, Remziye Sızıcı, Gönül Aslan, Sevim Coşkun, Nevriye Çur, Nazile Tursun ve barış annesi Rebia Kıran ile politikacılar Kasım Kaya, Veysi Kuzu, Hüseyin Harman, Celal Yoldaş, Mehmet Arslan ve Mehmet Ali Altınkaynak gözaltına alınmıştı. Bu süreçte operasyonun Rosa Kadın Derneği’nin meşru çalışmalarını hedef aldığı anlaşılmıştı. 24 Mayıs 2020’de gözaltına alınanlardan Narin Gezgör, Fatma Gültekin, Gülcihan Şimşek, Özlem Gündüz, Remziye Sızıcı, Gönül Aslan ve Sevim Coşkun ile politikacılar Mehmet Ali Altınkaynak, Mehmet Arslan, Celal Yoldaş and Veysi Kuzu tutuklanmıştı. 3 yaşında oğlu ile birlikte cezaevinde tutulan aktivist Gönül Aslan daha sonra 9 Haziran 2020’de serbest bırakılmıştı.
Hak savunucularına karşı yürütülen hukuki süreçte, avukatların kısıtlılık kararı nedeni ile ulaşabildiği sınırlı bilgilerden ve sorgulamalar sırasında sorulan sorulardan, soruşturmanın hak savunucularının ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme özgürlüğü bağlamında korunan, meşru hak savunuculuğu faaliyetlerinin esas alındığı anlaşılmıştır. Örneğin sorgular esnasında 8 Mart konusunda düzenlenen etkinlikler, kadına karşı şiddet vakalarındaki kampanyalar, etkinliklerde kadın hak savunucularının kullandığı sloganlar, diğer kadın örgütleri ile birlikte yürütülen çalışmalar ve basın açıklamalarında kullanılan ifadeler konusunda hak savunucularından açıklama istenmiştir.
Anayasa’nın 26. ve 34. maddeleri herkesin ifade ve örgütlenme özgürlüğünü güvence altına almaktadır. 19. madde özgürlük ve güvenlik hakkını düzenlemektedir. Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında iç hukuk ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri arasında çelişki halinde sözleşme hükümleri esas alınmalıdır.
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ne taraftır. Her iki Sözleşme de kadına karşı ayrımcılığı yasaklamakta, ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüklerini koruyucu hükümler içermektedir. Türkiye’nin taraf olduğu BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) madde 3 kapsamında Türkiye kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması, kadın haklarının etkili bir şekilde tanınması, korunması ve kadına yönelik her türlü şiddetin sonlandırılmasını sağlamak ile yükümlüdür. Yine Türkiye’nin taraf olduğu ve kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda en önemli uluslararası belgelerden olan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), Türkiye’ye, diğer yükümlülüklerinin yanında, kadın haklarının korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda bütün önlemleri alma sorumluluğu yüklemektedir. Özellikle Sözleşme’nin 9. maddesi Türkiye’den, ilgili bütün devlet birimlerinde, kadın hakları ve kadına karşı şiddet ile mücadele konusunda çalışan hükümet dışı organizasyonların ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının tanınması, desteklenmesi ve bu çalışmalara müdahalelerden kaçınılması konusunda gerekli somut adımları atmasını beklemektedir.
Kadın hak savunucularının faaliyetleri, hak savunucusu sıfatları ile de güvence altına alınmaktadır. BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkelerde İnsan Hakları Savunucularının Korunması Kararı ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Kılavuz İlkeler gibi belgeler ile somut olarak dile getirilen bu güvenceler arasında, hak savunucularının, savunuculuk faaliyetlerini özgürce sürdürmeleri için elverişli bir ortamın tesis edilmesi, hak savunucularının faaliyetlerini kısıtlamaya yönelen keyfi müdahalelerden kaçınılması ve hak savunucularının faaliyetlerinin etkili bir şekilde korunması gibi yükümlülükler sıralanmaktadır.
Türkiye’nin Rosa Kadın Derneği mensubu kadın hak savunucularına ve dernek faaliyetlerini destekleyenlere karşı, meşru hak savunuculuğu faaliyetlerini hedef alan müdahaleleri, anılan uluslararası ve Anayasal standartlara aykırıdır. Bu bağlamda mektuba katılan STK’lar BM özel mekanizmalarından Türkiye Hükümeti nezdinde, tutuklu kadın hak savunucularının ve onların aktiviteleri ile ilişkili çalışmaları nedeni ile tutuklandıkları anlaşılan politikacıların derhal serbest bırakılması, haklarındaki suçlamaların düşürülmesi, meşru hak kullanımı niteliğindeki faaliyetlerine müdahalelere son verilmesi, hak savunucularının meşru çalışmalarını hiçbir baskı veya müdahale olmaksızın sürdürmesi için gerekli koşulların sağlanması ve CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine uyması için gerekli adımların atılması yönünde girişimlerde bulunmaya davet etti.